Son yıllarda, küresel ekonomi dengeleri büyük bir değişim sürecine girmiş durumda. Özellikle ABD eski Başkanı Donald Trump'ın ticaret politikaları, dünya genelinde büyük yankılar uyandırdı. Trump, Çin’e karşı uyguladığı pek çok tarifeyle birlikte, birçok ülkede ekonomik belirsizlikler yarattı. Ancak, tüm bu zorluklara rağmen Çin ekonomisi büyümeye devam ediyor. Bu büyüme, sadece Çin'in iç dinamikleriyle değil, aynı zamanda dünya ticaretindeki stratejik yönelimlerle de bağlantılı. Peki, bu süreç nasıl gerçekleşti? Çin ekonomisinin büyüme hikayesi, hangi unsurlardan besleniyor? İşte bu soruların yanıtları...
Çin, son 30 yılda sürdürülebilir bir ekonomik büyüme modeli geliştirdi. Bu model, devlet destekli sanayileşme, teknoloji transferi ve büyük ölçekli altyapı projeleriyle şekillendi. Özellikle, "Bir Kuşak, Bir Yol" inisiyatifi, Çin’in dış ticaretini güçlendirerek, Asya, Avrupa ve Afrika arasında önemli bir köprü kurdu. Bu projeler, sadece ekonomik büyümeye katkı sağlamakla kalmadı; aynı zamanda siyasi ve diplomatik ilişkilerin güçlendirilmesine de olanak tanıdı.
Trump yönetimi, Çin’in bu yükselişini durdurmaya yönelik adımlar atsa da, Pekin'in kendine özgü ekonomik gelişim stratejileri, dış etkilere rağmen başarıyla uygulandı. Çin hükümeti, inovasyona yaptığı yatırımlarla teknoloji alanında dünya lideri olma yolunda hızlı adımlar attı. 2021’de, Çin’in Ar-Ge harcamaları, toplam GSYİH’nın %2,4’üne ulaşarak, ABD ile arasındaki farkı azaltmaya başladı. Bu durum, Çin’in teknoloji ve mühendislik alanındaki rekabet gücünü artırdı.
Çin, dünya genelinde en büyük ihracatçı konumunda bulunuyor. Trump’un uyguladığı tarifelere rağmen, Çin’in ticaret hacminin artmaya devam etmesi, birçok ülkenin bu pazara olan bağımlılığını ortaya koyuyor. Amerika Birleşik Devletleri'nin ilişkilerinde yaşadığı dengesizlik ve belirsizlikler, pek çok firmanın Çin pazarına yönelmesine neden oldu. Bu da, Çin’in ekonomik büyümesi üzerinde olumlu bir etki yarattı.
Dünyanın en büyük tüketim pazarı olmasının da etkisiyle, Çin, yalnızca üretim değil, aynı zamanda tüketim ekonomisinde de önemli bir oyuncu haline geldi. Son yıllarda artan orta sınıf, iç talebi canlandırarak, Çin ekonomisinin dayanıklılığını artırdı. Yüksek teknoloji ürünlerine olan talep ise, Çin’den yapılan ihracatın çeşitlenmesine de katkıda bulundu. Özetle, Trump döneminde Çin ekonomisi, dış baskılara rağmen, kendi lehine fırsatları değerlendirmeyi başardı.
Sonuç olarak, Trump’ın dünya ticareti üzerindeki etkisi, birçok ülke için belirsizlikler yaratsa da, Çin, bu süreci avantajına çevirip büyümesini sürdürebildi. Küresel ticaretin dinamikleri değişirken, Çin, sadece bir aktör değil, dünyanın en etkili ekonomik güçlerinden biri olarak konumlanmaya devam ediyor. Bu büyüme hikayesi, sadece rakamlardan ibaret değil, aynı zamanda toplumların yaşam standartlarının yükselmesi ve küresel etkilerin genişlemesi ile de iç içe geçmiş durumdadır. Çin ekonomisi, Trump'a rağmen büyümeye devam ederken, birçok ülkenin de bu ekonomik güçle iş birliğine gitmesi kaçınılmaz hale geliyor.